28 Eylül 2010 Salı

“KAPAK KIZI” üzerine...


Yazar: Ayfer Tunç
Yazar tarafından gözden geçirilmiş 2. basım : Can Yayınları, 2005

Ayfer Tunç’un “Kapak Kızı” adlı romanını okumaya başlamam bir tesadüfler zinciri sayesinde oldu. Önce bir arkadaşımdan yazarın son romanını duydum; “Yeşil Peri Gecesi” ve geçen yaz Ayfer Tunç’un “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi” adlı romanını bir çırpıda okuduğum için bu son romanı da alayım dedim. Koşa koşa gidip romanı aldıktan sonra eve gelip Pazar gününden kalma gazete eklerini karıştırmaya daldım ve tesadüf (aslında pek de tesadüf sayılmaz, neticede yeni bir romanı yayınlanmış bir yazarla röportaj yapılması son derece olağan) bu ya karşıma Ayfer Tunç’la son romanı üzerine yapılmış bir röportaj çıktı. Ve bu röportajdan da “Yeşil Peri Gecesi” ile “Kapak Kızı” arasında bir bağlantı olduğunu öğrendim. Bu seferki hedefim “Kapak Kızı”na kavuşmaktı ve ertesi gün romanı okumaya başlamıştım.

“Kapak Kızı”nı yazarın 2004 yılında kendi tabiriyle “yeniden yazdığı”, 2005 yılı baskısından okudum. Romanın ilk halini de okumayı planlıyorum, bulabilirsem.

“Kapak Kızı”, “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi” kadar sürükleyici ve yine okuması keyifli bir roman. Olayların merkezinde “Ayın Kızı Şebnem” var. Şebnem’in bir dergide çıplak, yarı çıplak fotoğraflarının yayınlanmasıyla, Şebnem’in hayatlarına teğet geçtiği kahramanların kendi hayatlarına ilişkin sorgulamaları ise romanın ana eksenini oluşturuyor diyebiliriz. Ve romanın mekanını Ankara – İstanbul arası yolculuk eden bir tren oluşturuyor. Karlı bir gecede tren güçlükle yol alırken, Şebnem’in dolaylı ya da dolaysız etkilediği kahramanlar, bu tren yolculuğunda düşünüyor düşünüyor...

Güzelliği bir çeşit lanete dönüşmüş, hayata karşı cesareti çevresindekileri ürkütmüş Şebnem, biz okuyucuların karşısına da aynı diğer roman kahramanlarının karşısına çıkar gibi kanlı canlı bir roman kahramanı olarak değil de bir dergide gördüğümüz “Kapak Kızı” olarak çıkıyor sanki. Ve biz de bir anlamda diğer roman kahramanları gibi Şebnem’in yaşadığı hayat ve hayata yaklaşımı paralelinde kendimizi, yaşamımızı sorgulamaya başlıyoruz. “Şebnem kadar cesur muyuz? Onun gibi hayata pervasızca atılıyor muyuz? Onun kadar açık mıyız yoksa ikiyüzlü müyüz?” gibi pek çok soru hem okuyucunun hem de Şebnem’in fotoğraflarını gören roman kahramanlarının zihninden geçiyor. Roman kahramanları da bizler de farklı farklı anlamlar yüklüyoruz, hem fotoğraflara hem de genel hatlarıyla bildiğimiz Şebnem’in hayatına. Ve Şebnem’in teğet geçtiği fakat yine de bir iz bıraktığı hayatlar, fotoğraflarıyla, bir anlamda, ters yüz oluyor ve uzun zamandır kapalı kalmış düşünceler, duygular, planlar bir anda köprüleri yıkan bir sel misali hızla akmaya başlıyor. Dokunamadığımız, hayatını didik didik edemediğimiz Şebnem uzaklardan hepimizi etkiliyor.