25 Ocak 2011 Salı

Sıska Bacaklar Üzerine

Ellen Cherry Charles ve Boomer Petway, hindi şeklinde bir karavanla, hedefi New York olan bir balayı yolculuğundadırlar.

Onların balayı yolculuğunun bir noktasında ise başka yolcular da ortaya çıkar. Sedefli Deniz Helezonu, Bay Sopa, Bay/Bayan Konserve, Bayan Tatlı Kaşığı ve Bay Kirli Çorap; Kudüs'e gitmeye çalışmaktadırlar.

Peder Buddy Winkler, Mesih'in ikinci gelişinin yakın olduğuna inanmaktadır, tam gaz vaazlarına ve faaliyetlerine devam etmektedir.

Spike ve Abu, New York'ta, BM binasının karşısında İshak&İsmail adında, dindarların hedef noktası olarak hayata başlayan bir restaurant açarlar.

Ortadoğu'da, Kudüs'te karışıklık sürmektedir. İnsanlar dini, siyasi nedenlerle birbirlerini öldürmeye, yaralamaya devam etmekte fakat temelde kim, neyi, neden yaptığını bilmemektedir.

Kutsal Topraklar'a ilk kim gelmiştir, bu topraklar kimindir? Kim, kimin için savaşmaktadır? Mesih ikinci kez gelecek midir? Kim cennete, kim cehenneme gidecektir?

İzebel kimdir? Salome kimdir?

Sanat nedir? Kim iyi bir ressamdır?

Ve tüm bunların paralelinde, Salome'un tülleri tek tek düşerken; hayatımızın, zihnimizin, gözümüzün önündeki dini, siyasi ve hayati yanılsamalar da tek tek yok olmaya başlar. Tom Robbins'in ve masalsı, büyülü kahramanlarının sayesinde, okur olarak silkelenip kendimize gelme, anladığımızı sandığımız şeylere bir daha ve daha dikkatli bakma şansı elimize geçer. Bu kaçırılmayacak bir fırsattır, bana göre, çünkü böyle bir romana, insanın zihnindeki tıkanmış boruları açan bir romana daha rastlamak zordur. Ve Tom Robbins, iyi ki yazmıştır bu romanı.

Berna

18 Ocak 2011 Salı

Biraz da Kişisel Gelişim

Yeni yılla birlikte çoğumuz yeni kararlar alır, kendimize yeni hedefler belirleriz. Kimimiz daha çok kitap okumayı hedefleriz, kimimiz haftada 3 gün spora gitmeyi. Bazılarımız hedeflerimize ulaşmak için yıl boyunca çabalarken, bazılarımız ise hedeflerimizi, daha yılın ilk ayı bile sona ermeden unuturuz. İster hedeflerimize ulaşmada başarılı olalım, ister olmayalım, yeni yıl yeni kararların zamanıdır. Ve Talane Miedaner'in "Yaşam Koçluğu" adlı kitabı da özellikle yılın ilk günlerinde okunmaya değer bir kitap, bana göre.

Bir yaşam koçu olan, Miedaner, "Yaşam Koçluğu" adlı kitabında, adım adım hayatınızı -tabi eğer istiyorsanız- nasıl düzenleyeceğinizle ilgili rehberlik ediyor. İlk bölüm doğal gücünüzü artırmayla ilgili, sonrasında ise tasfiye etme, zaman yaratma, sevdiğin işi yapma, güçlü ilişkiler kurmayla ilgili bölümlerle kitap devam ediyor. Sadece okuyup, "Tamam oldu, artık düşünce gücüyle kendime sevdiğim işi çekebilirim," diyeceğiniz tarzda bir kitap değil "Yaşam Koçluğu", içinde pek çok uygulama da barındırıyor. Örneğin, "Tasfiye Edin," adlı bölümde hayatınıza yeni birşeylerin girmesini istiyorsanız, eski şeylerin elden çıkarılması gerektiğinden bahsediyor. Bu bölüm, içinde pek çok gereksiz eşya, giysi vs barındıran evlerin temizlenmesi açısından insanı gerçekten motive ediyor diyebilirim. "Tasfiye Edin" bölümü dışında, bana göre, en başarılı bölümlerden "Sevdiğiniz İşi Yapın" adlı bölüm. Bu bölümde, işinden nefret ederek çalışan insanlara, "Evet, yarın gidip istifa edin, sevdiğiniz işin hayalini kurmaya başlayın, bu iş size gelecektir," gibi bir öneride bulunmuyor Miedaner. Sevmediğimiz bir işte çalışırken, yapmaktan keyif alacağımız işi bulmada uygulamalar öneriyor. Örneğin dans etmeyi seviyorsak, çalışmaya devam ederek bir taraftan da düzenli olarak dans kursuna devam edebiliriz ve bu esnada dans etmenin tüm hayatımız olmasından keyif alıp almadığımızı test edebiliriz diyor. Ya da bahçıvan olmak istiyorsanız, önce gidin arkadaşlarınızın bahçelerinde gönüllü olarak bahçıvanlık yapın ve bu işi tecrübe edin diyor. Bu önerilerin dışında, kitabın içinde yer alan farklı çalışmalar da var, örneğin kişinin kendisini keşfetmesi için cevaplaması gereken sorular veya çeşitli konularda yazma çalışmaları gibi.

Miedaner'in kitabı, yeni yıla girerken insanı canlandıran, hareketlendiren bir kitap diyebilirim. Benim en hoşuma giden tarafı sadece düşünce gücüne değil, bireyin hareket etmesinin gücüne de önem vermiş olması. Bir de küçük bir not, kitabı yanınızda şöyle büyük bir defterle okumaya başlayın çünkü yapacağınız, yazacağınız pek çok alıştırma, hedef sözkonusu. Son olarak da, kendi kişisel okuma tecrübemden yola çıkarak, her hafta bir bölümü okumanın daha mantıklı olacağını düşünüyorum çünkü bu sayede hem okuyup hem de, örneğin birşeyleri tasfiye etmeniz gerekiyorsa, tasfiye işlemini halledip bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz.

Berna

11 Ocak 2011 Salı

"Ubuntu" Üzerine...

Aslinda hersey sirketin yoneticilerinden birinin veda yemeginde basladi.
Genel Mudur isten ayrilan arkadasa "e anlat bakalim bize, bu organizasyonun
icinde en iyi ve en kotu anilarini" demesiyle beraber herkes eteklerindeki
taslari doktu bir bir gecenin ilerleyen saatlerinde sarabin da etkisiyle...
Birden ortaya cikti ki cogumuz bir takim halinde calistigimizi
dusunmuyoruz, departmanlar sadece kendi iclerinde calisiyor, bir diger
departmana yardimci olmayi birak geri bildirimde bile bulunmuyor ve herkes
ayni departmanda bile kendi isine bakiyor. Bizim gibi kucuk, herkesin ayni
katta acik alanda oturdugu, toplanti odalarinin bile camdan oldugu bir
organizasyon icin garip bir durum.

Bu tartismanin sonucu olarak, yoneticilere gelen yeni yil hediye
paketlerinin icinden Ubuntu adinda kucuk bir kitap da cikti. Ubuntu eski
bir Afrika geleneginin adi. Kisaca insanlarin esitligine, insanliga saygiya
dayali ve her insanin vazgecilmez bir degeri oldugunu savunan, takim
halinde baris icinde calismayi destekleyen bir inanis. Apartheid sona erip
de Guney Afrika'da Mandela basa gecince beyazlarin yonetiminde yillarca
ezilmis zencileri beyazlardan oc almaya kalkmaktan Ubuntu korumus, ve
herseye ragmen beyazlara karsi saygiyla davranmalarini saglamis.

Bu kitapta Stephen Lundin ve Bob Nelson Ubuntu'yu bir hikayenin icinde
anlatiyorlar. Hikaye yonetici pozisyonuna yeni atanmis herhangi birinin
basindan gecebilecek bir hikaye. Kahramanimiz John, zaten bir suredir
calistigi bolumun basina getirilir ama hicbirsey bekledigi gibi
gelismemektedir, departmanin performansi gun gectikce duser, kendisi
elemanlarinin hatalarini kapatmaya calisir ama bunu yapmak icin de zamani
yoktur, herseye yetisemez ve artik karisi da onu terk etmeye karar
vermistir.  Iste tam bu sirada departmanda yeni isel baslayan, Afrika
kokenli Simon Ubuntu ile tanistirir onu. Kitap aslinda iliskilerde temel
prensiplere donmemizi sagliyor. Bir yerinde hayvanlar dunyasi ile insanlar
dunyasi arasindaki farki da oldukca etkileyici bir bicimde ortaya koyuyor “
Dogada ne odul ne de ceza vardir, sadece sonuc vardir” diyerek

 Kitap 130 sayfa civarinda, okumasi kolay, basit bir Ingilizce ile
yazilmis. Belki bahsettigi konular gunun sonunda dunyanizi degistirmeyecek
ya da bir yonetici gurusu olmayacaksiniz ama hepimizin gunluk kargasa
icinde unuttugu insanlarla iletisimde, topluluk icinde yasarken gozonunde
bulunurulmasi gereken temel prensipleri hatirlamak acisindan oldukca
faydali. 2-3 saatlik bir ucak yolculugunda yolun sonunda gulumseyerek
ucaktan inmek istiyorsaniz ideal bir kitap.

Bulut

7 Ocak 2011 Cuma

Düşünce Balonlarımız

Tanıdığımız ya da tanımadığımız birine ait bir günlük ya da kayıt hangimizin ilgisini çekmez? Başka insanların zihninden geçenleri merak etmeyenimiz vardır? Bence, çoğu insan bulduğu bir günlüğü okumadan ya da kaydı dinlemeden yoluna devam etmez ve yine çoğumuz başka insanların zihninden geçenleri bilmenin çoğu durumlarda son derece iyi olabileceğini düşünürüz. Ancak bu yollarla, bir insanın en gizli kalmış, sansürsüz düşüncelerine ulaşma şansını, bir ihtimal, yakalayabiliriz. Ve düşünsenize, sevdiğiniz fakat sevgisinden bir türlü emin olamadığınız birinin günlüğünü okusanız, olup bitenle ilgili ne çok şey öğrenebilirsiniz.

David Lodge'un "Düşünce Balonları" adlı romanında ünlü yazar Helen Reed'in yazdığı günlükleri okuyarak ve insan bilinci alanında bir uzman olan Prof. Ralph Messenger'in bilinci keşif gayesiyle kaydettiği düşüncelerini dinleyerek, iki insanın en gizli düşüncelerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Roman Messenger'in düşüncelerini kaydettiği bir sahneyle başlıyor, Helen Reed'in yazdığı günlükle devam ediyor ve bunları takiben, Tanrı anlatıcı tarafından bize bu iki insan ve diğer roman kahramanları arasında olup biten anlatılıyor. Bu üç bölümlük - ses kaydı, günlük, Tanrı anlatıcı - kurgusu, romanın tamamında tekrar ediyor. Okuyucu olarak her iki insanın en gizli düşüncelerini öğrenip, sonrasında da bu iki insan ve Gloucester Üniversitesi'ndeki ve çevresindeki diğer insanlarla ilgili okuduklarımız ilginç bir okuma deneyimi yaratıyor. Her gün günlüğünü okuduğunuz birinin dış dünyada nasıl davrandığını izlemek gibi bir deneyim.

Bu deneyim ve yanısıra Ralph Messenger ile Helen Reed arasında bilinç üzerine yapılan sohbetler, bilinç üzerine yapılan bilimsel araştırmalar romana etkileyici bir arka plan sağlıyor denebilir. Şöyle ki, romanın benim üzerimdeki etkisi, hemen bilinç üzerine yapılan araştırmaları okuma isteği oldu. Kısaca, "Düşünce Balonları", insan bilinci, bu bilinci nasıl ve ne kadar dışa vurduğumuz ve zihnimizin içindeki düşünce balonları başkaları tarafından öğrenilirse, neler yaşanabileceği ile ilgili ve okuması keyifli bir roman. Son olarak romanın çevirisinin de gayet başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

"İnsan her an bilincinin üzerini jaluziyle kapatabilir. Asla karşımızdaki insanın ne düşündüğünü gerçekten bilemeyiz. Bize bunu söylemeye karar vermiş olsa bile, gerçeği mi, yoksa gerçeğin tamamını mı söylüyor asla bilemeyiz. Aynı şekilde, kimse de bizim bildiğimiz şekliyle düşüncelerimizi bilemez."

Berna

4 Ocak 2011 Salı

Bir Öykü Kitabı

"Bir öykü kitabını mı yoksa bir romanı mı okumayı tercih edersin?" diye sorulsa, cevabım hiç düşünmeden "Roman okumayı tercih ederim," olur. Dört beş sayfalık, bana göre, kısa süreli bir keyiftense, dört yüz sayfalık uzun bir yolculuğa çıkmayı tercih ederim. Bu nedenle de, genelde, okuduğum romanların sayısı,  okuduğum öykülerden fazla olmuştur. Ancak 2010'un son günlerinde aldığım, Murat Gülsoy'un "Tanrı Beni Görüyor Mu?" adlı öykü kitabı, öykülerle yeniden yakınlaşmamı ve öykü okumanın da, kısa da olsalar, çok keyifli olduğunu bana hatırlattı.

Murat Gülsoy'un öykü kitabı, ilk bakışta, öykülerin adlarıyla çok ilgi çekici bir hal kazanmış. Benim kitabı satın alma ve okuma tecrübemde, "Tanrı Beni Görüyor Mu?" başlığı oldukça belirleyici oldu diyebilirim. Sanki kitapta bu sorunun cevabı saklıymış gibi davrandım, kitabı alırken ve okurken. Bu arada kitaba adını veren "Tanrı Beni Görüyor Mu?" adlı öykü, kitabın son öyküsü. Ve ben çok sabırlı davranarak, sözkonusu öyküyü ilk okuma şansımı kullanmayıp, son ana kadar bekledim. Zaten "Tanrı Beni Görüyor Mu?" adlı öyküye kadar olan yolculukta yer alan öyküler, bir süre sonra okuyucuyu öyle içine alıyor ki, "Tanrı Beni Görüyor Mu?" sorusu ve buna okur olarak verilmeye çalışılan cevap, geri plana atılıyor diyebiliriz.

Öykülerde, bana göre, temel nokta, rüya ile gerçekliğin arasındaki ince sınır, bu sınırın belirsizliği ve bu belirsizlik içerisinde, hayatı algılayışımız. Rüya sandığımızın gerçek, gerçek sandığımızın rüya olması, rüya gerçekler, gerçek rüyalar içerisinde yaşam. Bunun yanısıra, genel olarak tüm öykülerde kendini hissettiren, bir diğer nokta da, kimlik meselesi, benim için. Şöyle ki, bir şeyi söylememiz ya da başkalarının söylemesiyle, o şeyin kimliğimiz, hayatımız haline gelmesi.Örneğin, bizi hiç tanımayan bir insanın "Ne iş yapıyorsunuz?" sorusuna, vereceğimiz "Doktorum," cevabı, evet bizi doktor yapmaz ama karşı taraf açısından algılanışımızı, hayattaki yerimizi değiştirebilir. Bir bakmışız, bir doktor gibi yaşıyoruz. Ya da, herkesin, sizin bir öykünün kahramanı olduğuna inandığını ve onları aksine ikna edemediğinizi düşünün, siz bile farkına varmadan, bir öykü kahramanı gibi yaşamaya başlayabilirsiniz. Okuduğunuz öykülerin kahramanı olabilirsiniz.

Yukarıda da belirttiğim gibi, Murat Gülsoy'un öykü kitabı, rüyayla gerçeklik, farklı kimlikler, farklı anlatım biçimleri, farklı algılar, farklı arayışlar içerisinde, bana göre, okuru son derece ilginç bir dünyaya götürüyor. Ve unutmadan "Tanrı Beni Görüyor Mu?" adlı hikaye, kitabın kesinlikle son okunması gereken hikayesi, kitabın bitişine şahane bir nokta koyuyor.

Berna